Ekrem Çulfa Website Konuşmacı Tv Konuk Medya Yazar Aile Evlilik Çift Danışmanı Yaşam Koçu Öğrenci Koçu Tavsiye Öneri Teşekkür Şikayet Teklif Adres Telefon Kroki Seda T. İstanbul Esenler Fotoğrafçı – Armut.com
![]()
Uzman Klinik Psikolog Hatice Büşra Kara 05557493919
busra.kara@icloud.com
OBEZİTE
10/04/2021
Son 30 yılda obezitede
kayda değer bir artış yaşanmakta ve obezite artık dünya çapında önemli bir
sağlık sorunu haline gelmektedir. Obez sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Siz bu
satırları okurken obezlik oranındaki artış da hiç kuşkusuz sürmektedir. Obezite bile birlikte
birçok sağlık sorunu riskinde artış görülmektedir. Yüksek tansiyon, eklem
hastalıkları, uyku apnesi, kalp hastalığı, şeker hastalığı ve kanser bunlar
arasında sayılabilmektedir. Bu sorunların tedavisine harcanan paranın her yıl
70 milyar ila 100 milyar dolar arasında değiştiği tahmin edilmektedir. Ayrıca,
obezlerin yaşam ortalaması da 5-20 yıl daha azdır. İşte bu nedenlerden ötürü
Dünya Sağlık Örgütü, obezliği en önemli on küresel sağlık sorunu içine almaktadır.
İnsanlar enerji fazlasını
yağ olarak depolayacak şekilde evrimleşmektedir. Bu, beraberinde önemli avantajlar
getirmektedir. Bu depo, yemek sıkıntısı yaşanan dönemler için bir tedbir
niteliğindedir ve kuraklık dönemlerinde hayatta kalma olasılığını
artırmaktadır. Öte yandan, modernleşen dünyada milyonlarca insan için yemek
bulmak bir sıkıntı olmaktan çıkmaktadır. Besin kaynakları istikrarlı ve
kolaylıkla büyük miktarlarda enerji yoğunluklu besin maddeleri bulunabilmektedir.
Bu sebeple birçok insanın kilo alması şaşırtıcı olmamaktadır. Bazı insanlar
için bu sorun daha şiddetli bir hal almakta ve obeziteye dönüşmektedir. Bu şekilde
düşünüldüğünde obezite aşırı kronik yağ depolama olarak da tanımlanabilmektedir.
Obezite tanımında beden
kitle indeksi (BKİ) olarak adlandırılan istatistiksel veriler kullanılmaktadır.
Genel olarak söylemek gerekirse, BKİ’si 18,5’in altındakiler düşük kilolu, 18,5
ila 24,9 olanlar normal, 25,0 ila 29,9 olanlar da fazla kilolu olarak kabul edilmekte
ve BKİ’nin 30’un üzerinde olması obeziteye işaret etmektedir. BKİ’nin 40’ın üzerinde
olması ya da 45 kiloluk bir kilo fazlalığı morbid obezite olarak adlandırılmaktadır.
Bu noktadan sonra fazla kilolar, yürüme gibi temel etkinlikleri engellemeye
başlamakta ve birçok sağlık sorunu yaratmaktadır. Tanı bakımından obezite,
bir yeme bozukluğu olmamaktadır. Bununla birlikte, Volkow ve O’Brien’a göre
(2007) obezitenin bazı biçimleri, yeme isteğinin aşırı güdülenmesinden
kaynaklanmaktadır. Kompülsif yemek tüketimi ve istense bile yemeyi durduramama
gibi belirtileri madde kullanımı ve uyuşturucu bağımlılığının belirtilerine
benzetilmektedir. Bu da kimilerine göre, obezitenin bir “yeme bağımlılığı”
olduğu görüşüne paraleldir. Ayrıca hem obezitenin hem de bağımlılığın beynin
güdülenme, ödül ve ket denetiminde rol oynayan bölgelerindeki sorunlarla
ilişkili olduğu öne sürülmektedir. Siz de yüksek kalorili
yemeklerle beslendiği halde pek de kilo almayan o tiplerden misiniz? Yoksa,
kilo almanıza için adeta bir çikolataya bakmanız bile yetiyor mu? Her halükârda,
yemeğe ulaşmanın kolaylaştığı günümüz dünyasında obez olma yatkınlığını
belirleyen önemli etkenlerden biri genetik yapıdır. Atalarımızın yaşadığı bir
geçmişte kıtlık dönemlerinde hayatta kalmaya yardım ederek önemli avantajlar sağlayan
bazı genler, günümüzde bu genleri taşıyanlarda yemek bol olduğunda hemen kilo
alma eğilimini arttırıyor olabilmektedir. Ailedeki davranış
örüntüleri de aşırı yeme ve obezite gelişiminde rol oynayabilmektedir. Bazı ailelerde
yağ ve kalori oranı yüksek düzeyde olan yiyeceklerle beslenme ya da yemeğe
verilen aşırı önem ailenin birçok üyesinde ya da hepsinde obeziteye yol açabilmekte
hatta buna ailenin evcil hayvanları bile dahil olabilmektedir. Bazı ailelerde
de yemek ya da aşırı yemek duygusal sıkıntılar azaltma ya da sevgi göstermeye
yönelik bir alışkanlık halini alabilmektedir. Annesi hamilelik döneminde sigara
içen ya da çok kilo alan çocukların 3 yaşında aşırı kilolu olma riskinin yüksek
olduğu görülmektedir. Ailenin yemeğe yönelik tutumları önemlidir, çünkü bunların
etkileri büyük olasılıkla uzun süre korunmaktadır. Obezitenin bir “sosyal
salgın” olduğunu gösteren verilerde bulunmaktadır. Araştırma sonuçlarına göre
kendimize yakın birisi obez olduğunda bizim de daha sonra obez olma olasılığımız
%57 gibi yüksek bir oranda artmaktadır. Bu sosyal aktarımın işleyişi henüz
anlamlandırılmamaktadır. Ancak yakın arkadaşlarımızda ya da aile üyelerinde
obezite olması, kilo ile ilgili tutumlarımızı değiştirmemize ya da belki de
yeme örüntülerimizin etkilenmesine yol açıyor olabilmektedir. Kendimizi kötü
hissettiğimizde çoğumuz yağ ve karbonhidrat oranı yüksek yemeklerde teselli buluruz.
Yoğun stres altında olduğunu söyleyen çalışanlar sağlıklı yemekleri daha az
tercih ettiklerini ve daha az stresli çalışanlara oranla yağ oranı daha yüksek
yemekler yediklerini anlatmaktadır. Obezite genetik, çevresel
ve sosyokültürel etkilerin bir birleşimi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Obezite tedavisinde ilk
adım, ideal olarak, düşük kalorili diyet, egzersiz ve bir tür davranışçı
müdahale ile başlamaktadır. Araştırma niteliğindeki çeşitli denemelerde yaşam
tarzını değiştirme yaklaşımlarının hastalarda olumlu sonuçlar doğurduğu görülmektedir.
Fazla kilo kaybına
yönelik “şok” diyetler ve aşırı tedavi yöntemleri (hastaları hastane ortamında
aç bırakma) etkisiz yaklaşımlar olarak görülmektedir. Bu yöntemler kısa vadede
kiloda düşüşe neden olmakla birlikte bu kalıcı bir düşüş olmamaktadır. Bu tip
yöntemler uygulanan kişilerin genellikle tedaviye başlamadan önceki kilolarını
da geçtiği görülmektedir. KAYNAKÇA Berthoud, H.-R., & Morrison, C.
(2008). The brain, appetite, and obesity. Annual Review of Psychology, 59,
55-92. https://doi. org/10.1146/annurev.psych.59.103006.093551 Cota, D., Tschöp, M. H., Horvath, T.
L., & Levine, A. S. (2006). Cannabinoids, opioids and eating behavior: The
molecular face of hedonism? Brain Research Reviews, 51(1), 85–107. https://doi.org/10.1016/j.brainresrev.2005.10.004 Fontaine, K. R., Redden, D. T., Wang, C., Westfall, A. O.,
& Allison, D. B. (2003). Years of life lost due to obesity. JAMA: Journal of the American Medical Association, 289(2), 187–193. https://doi.org/10.1001/jama.289.2.187 Gillman MW, Rifas-Shiman SL, Kleinman K, Oken E, Rich-Edwards
JW, Taveras EM. Developmental origins of childhood overweight: potential public
health impact. Obesity (Silver Spring). 2008 Jul;16(7):1651-6. doi:
10.1038/oby.2008.260. Epub 2008 May 1. PMID: 18451768; PMCID: PMC2650814. Musante, G. J., Costanzo, P. R., & Friedman,
K. E. (1998). The comorbidity of depression and eating dysregulation processes
in a diet-seeking obese population: A matter of gender specificity.
International Journal of Eating Disorders, 23, 65–75. Volkow, N. D., & O'Brien, C. P. (2007). Issues for DSM-V:
Should obesity be included as a brain disorder?[Editorial]. The American Journal of Psychiatry, 164(5), 708–710. https://doi.org/10.1176/appi.ajp.164.5.708 Uzman Klinik Psikolog
Hatice Büşra KARA busra.kara@icloud.com |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
ANNE-BABA TUTUMLARININ ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ - 20/07/2022 |
Aile, çocuğun duygusal gelişimi noktasında en önem arz eden yapıdır. Ebeveynlerin çocuk yetiştirme tarzları, çocukların cinsel, bedensel, psikososyal, bilişsel ve dilsel gelişimlerini büyük ölçüde etkilemektedir. |
BİR İLİŞKİDE SÜREKLİ KENDİ İSTEDİĞİNİ YAPTIRMAK İSTEYEN BİRİYLE NASIL BAŞ EDİLEBİLİR? - 09/06/2022 |
İletişimde ve ilişkilerde en büyük problemlerden biri de bir tarafın sürekli kendini haklı görmesi ve sürekli her istediğini yaptırmaya çalışmasıdır. |
İLİŞKİLERDE KURTARICI ROLE SAHİP OLMAK - 30/05/2022 |
Kurtarıcı olmak senin kendi sorumluluğunda olmamasına rağmen karşıdakinin her şeyiyle ilgili kendini sorumlu hissetmen yada onun sana bunu yüklemesidir. |
OKUL ÖNCESİ DÖNEMİ ÇOCUKLARA CİNSEL EĞİTİM - 25/04/2022 |
Çocukların kendi fiziksel özellikleri hakkında bilgi vermek, karşı cinsten hangi açılardan farklı olduğunu aktarmak, iyi ve kötü dokunuşları ayırt edebilmesini öğretmek gerekir. |
SUÇLULUK DUYGUSU - 07/04/2022 |
Eğer ortada bir hata varsa, suç işlendiyse veya haksızlık yapıldıysa o zaman yaşanan suçluluk duygusu çok insani ve olması gereken bir duygudur. Suçluluk duygusu olaya bağlı olarak yeri ve zamanında yaşandığında zararlı bir duygu olmamaktadır. |
HAYIR DİYEMEMEK NASIL İLETİŞİM VE İLİŞKİ SORUNLARI YARATIR? - 25/03/2022 |
Bir insan karşısındaki kişiye hayır diyemiyorsa öncelikle neden hayır diyemediğini bulması gerekmektedir. Bu durumda ya bir beklenti vardır ya da o kişiyle ilgili korkup kaygılanılan bir şey vardır. |
İNSANLARIN BİRBİRİNE BENZEYEN VE İSTENMEYEN KİŞİLERİ DÖNGÜ OLARAK HAYATINA ÇEKMESİNİN NEDENLERİ - 18/02/2022 |
İlişkilerde her zaman bir denge olmalı, bazen biri idare ederken bazen de diğeri idare etmelidir. Bir ilişkide sürekli aynı kişi alttan alıyorsa veya idare ediyorsa orada bir sorun var demektir. |
İLİŞKİDE DEĞERSİZ HİSSETMEYE NEDEN OLAN DAVRANIŞLAR - 11/02/2022 |
Değersizlik duygusunu her insan hissedebilmektedir. Bunun cinsiyet, yaş, sosyoekonomik durum vs. gibi etkenleri bulunmamaktadır. |
BİLİŞSEL ÇARPITMALAR - 21/01/2022 |
Bilişsel çarpıtmalar, bireyin duygularını ve bununla bağlantılı fizyolojik ve davranışsal tepkilerini etkileyen, herhangi bir durum değil, o duruma ilişkin kişinin yaptığı yorumlardır. |
![]() |